Pantelis Valassopoulos (Efsyn Gazetesi ve Mega Channel TV – Yunanistan)
Birkaç gün önce İslam karşıtı, yabancı düşmanı “Pegida” hareketinin çağrısına uyan 25.000 kişi Dresden’in kent merkezinde bir araya geldi. Karşıt 30.000 göstericiyle yüz yüze gelmeleri onları neden ilgilendirsin ki? Pegida’ya destek verenler her pazartesi günü gerçekleşen protestolarda yeni bir katılımcı rekoru kırdı.
Birkaç gün sonra da Alman anti terör birimleri, Berlin’de birçok evde, Alman başkentinde terör saldırıları hazırlamakla suçlanan Türk Selefilerin tutuklandığı aramalar yaptı.
İlk bakışta birbiriyle bağlantılı görünmeyen, ama gerçekte Almanya’nın karşı karşıya olduğunu düşündüğü sorunun özünü oluşturan iki olay söz konusu. Nitekim bunlar toplumsal barışı ve farklı ulusal ve dini azınlıkların uyum içinde bir arada yaşamalarını bozma girişimleridir.
Paris saldırılarının üzerinden kısa bir süre sonra ülkenin siyasi liderleri, Paris terör saldırılarında hayatını kaybedenleri anmak ve Almanya’nın tüm yurttaşlarına birlik mesajı vermek için, en büyük Müslüman örgütlerle birlikte Brandenburg Kapısı önünde toplandı.
Angela Merkel “İslam Almanya’nın bir parçası” olduğunu söyledi. Aynı sözleri birkaç gün sonra parlamentoda tekrarladı. Ancak bu kez kendi fraksiyon üyelerinin hepsi alkışlamadı. Büyük ölçüde aşırı sağ örgütlerin yönetiminde bulunan İslam karşıtı Pegida hareketi göründüğü kadarıyla toplumda varolan derin çatlağı ortaya çıkarıyor. Toplumun bir bölümü İslam’a korku ve histeriyle yaklaşıyor. Bu korku ülkede yaşayan Müslüman toplum içerisinde radikalleşmiş görünen ve aşırı İslamcılığa sempatiyle bakan bir kesim tarafından besleniyor.
Almanya’da yaklaşık dört milyon Müslüman yaşıyor. Büyük bölümünü ılımlı olan Türkler oluşturuyor. Ancak konuk işçilerin çocukları ve torunları çoğu durumda başarısızlığa uğramış entegrasyon politikalarının bir ürünüdürler ve varlıklarını ve de özdeşliklerini radikal İslamcılıkla tatmin etmek üzere ebeveynlerinin ılımlı tutumlarından uzaklaşıyorlar. Siyasetçilerin ve ılımlı Müslüman kuruluşların girişimleri onları etkilemiyor. Bu klikler Almanya’da şeriat hayali kuruyor. Bu atmosfer İslam düşmanlığının ve sonuçta yabancı karşıtlığının yanan ateşi üzerine benzin döküyor, Pegida da bu durumdan yararlanıyor.
Alman toplumunun bir bölümünde korkuların arttığını gören muhafazakâr siyasetçiler de, Pegida’nın histerik taleplerinin toplum tarafından yadırganmamasına katkı sunarak durumdan kâr sağlamaya çalışıyor.
Böylece Avrupa’nın göbeğinde, tehlikeli çıkmaz sokaklara doğru sürüklenen, birbiriyle bağlantılı gelişmeler ve olaylar yaşanmıştır.
Alman toplumu içerisinde giderek artan bir kitlenin Pegida düşünüşünden doğan tehlikenin farkına varması ve karşı tutum alması bir umut göstergesidir. Ne zaman yabancı düşmanı bir gösteri yapılsa, bu gösterinin önüne karşıt bir protesto da çıkıyor.
Öte yandan Pegida hareketi Batı Almanya’ya ayak basmayı başaramadı. Buradaki gösteriler çok küçük düzeyde kalıyor. Hareket buna karşın Doğu Almanya’da, yani çelişkili olarak nüfus içerisindeki yabancı ve Müslüman oranının düşük olduğu yerlerde güçleniyor.
Pekiyi Almanya’da yaşayan Yunanlılar Pegida fenomenini nasıl görüyor? Her şeyden önce Yunanlıların büyük bir bölümü 60’lı ve 70’lı yıllarda kendilerinin de Türk konuk işçileri getiren aynı trenlerle Almanya’ya geldiklerini unutmadı.
Dinsel ve tarihsel farklılıklara rağmen her iki grup işyerlerinde biraraya geldi ve en az diğerleri kadar savaş sonrasında Almanya’nın inşa edilmesine katkı sundu.
Yunanlılar Türk kökenli topluluğun büyük bir bölümünün ılımlı Müslümanlardan oluştuğunu ve radikalliği reddettiklerini biliyor. Elbette Müslümanlar arasındaki küçük, radikal bir kesim nedeniyle yaşanan endişeler var. Ancak Pegida gibi hareketler çok daha büyük endişe yaratıyor, çünkü Yunanlılar bu hareketin yalnızca İslam karşıtı değil, aksine her şeyden önce yabancı düşmanı ve ırkçı olduğunu biliyor.
Ve çok sürmeden salt radikal İslamcılar değil, aksine Alman kökenli olmayan diğer tüm yurttaşlar da bu hareketin hedef tahtasına oturacak.