BM Engelli Hakları Bildirgesi’nin insan hakları anlayışına göre, içselleme, seçici, hiyerarşik yapıları aracılığıyla farklılıktan sosyal eşitsizlik üreten ve sosyal dışlamayı arttıran, homojen başarımlara yönelimli okul sistemlerinden uzaklaşılmasını talep ediyor. Eğitim politikası herkesi kapsayan ortak okulu öngören bir sistemin, yapısal ve pedagojik farklı inşası için taşıdığı yükümlülüğü yerine getirmeyi reddediyor. O, bunun yerine, içselleme hakkını, engelli çocukları olan ebeveynlerin mevcut seçici okul sistemi kapsamında, çocuklarının özel pedagojik destek gereksiniminin özel okullarda mı (Sonderschule) yoksa örgün eğitim veren okullarda mı karşılanacağını belirleme hakkına dönüştürerek çarpıtmaktadır. İçselleme üzerine yürüyen kamusal kaynak tartışmalarıyla kesişen ve bu tartışmaların üstünü örttüğü böylesi bir siyasetin sonuçları nedir?
“Yoksul Okullarının” Devamı
Engelli çocukları olan ebeveynlere özel pedagojik destek gereksinimi konusunda tanınan okul seçme hakkı ile, öğrenim, duygusal ve sosyal gelişim ve de dil ağırlıklı özel okullar (Sonderschule) yeni bir gelişmeye kadar açık kalmaya devam edecek.
Ancak ampirik olarak bu özel okul türlerine devam eden öğrencilerin engelli çocuklar olmadığı, aksine, bunların, özel okullara ayrılarak bir kez daha mağdur edilen, yoksul koşullarda yaşayan, sosyal dezavantajlı çocuklardan oluştuğu kanıtlanmıştır. Öğrenim sonuçlarının ya da eğitim mezuniyetlerinin kötü olmasının ana nedeni, içinde bulundukları öğrenim gruplarının bilişsel ve sosyal uyarım yetersizliğidir.
Prof. Haeberlin İsviçre’de gerçekleştirdiği uzun süreli araştırmasında, özel sınıflarda öğrenim görenlerin genç yetişkin yaşlarda beklentisi yüksek mesleklere erişim sağlayamadıklarını saptadı. Çıraklık eğitiminin yarıda bırakılması ve uzun süren işsizlik bu grubun karakteristiğiydi. Bu gubun benzeri, ama örgün eğitime katılabilmiş genç yetişkinler ise meslek eğitimine daha kolay ayak uydurabilmiştir. Hatta entegre edilebilmiş okul mezunlarının bir bölümü, meslek eğitiminin orta ve yüksek katmanlarında meslek eğitimi almak için belirli fırsatlar yakaladı.
Örgün eğitim veren okullarda ders görmüş eski entegre öğrencilere kıyasla özel sınıflarda okuyan eski öğrencilerin sosyal entegrasyonu da daha başarısız. Özsaygıları çok daha düşüktü. İlişki ağları oldukça küçüktü. Örgün eğitim okullarında entegrasyon deneyimi edinen genç yetişkinlerden farklı olarak, daha sık yabancı düşmanı tutumlar göstermişlerdir.
Bu nedenle Klemm ve Preuss-Lausitz Kuzey Ren Vestfalya’da içselleyici okul planlaması için hazırladıkları bilirkişi raporunda, çok açık bir şekilde, “özel destek ağırlık noktaları öğrenim, duygusal ve sosyal gelişim ve dil olan özel okulların (Förderschule), yoksul çocukların okul temelli ayrılmalarını engellemek için, ki bu ayırma ayrıca hem bilişsel açıdan hem de kişilik gelişimi üzerinde olumsuz etkide bulunmaktadır, genel olarak sonlandırılmasını talep ediyor”.
Lisenin Yalıtılması
İçselleme, bir yanda bölümlenmiş okul türleri ile ve diğer yanda entegre okul türleri arasında bir yakınsama süreci başlatmak amacıyla eğitsel-politik bir görev olarak algılanmıyor. Daha çok liseleri içselleme yükümlülüğünün dışında tutmak, bir diğer ifadeyle liselerin içsellemeye marjinal ölçekte katılması siyasi iradenin bir isteğidir.
Eğitim politikası, liseleri alt sosyal katmanlardan gelen “öğrenim engelli” çocukları kabul etmekten “kurtarmak” için özel bir anlayış gösteriyor. Zira siyaset ebeveynlerin lise seçme nedenini çok iyi biliyor. Çocukları liseye devam eden birçok ebeveyn açısından, sosyal ayrıştırma, eğitim-öğretimin kurumsal olarak ayrılmış bölümlerine gerçekleşen erken dağılımın arzu edilen bir sonucudur.
Kuzey Ren Vestfalya’da eğitim bakanı tüm okul türlerinin engelli çocukların içselleştirilmesine katılacağını belirtiyor, ancak okul idareleri için somut uygulamayı düzenleyen yasalar belirlenmiş değil. Bu kadar güzel söze rağmen, bu noktada da karma okul (Gesamtschule) ve ortaokulların “uzun süreli birlikte öğrenim okulları” olarak, birlikte öğrenimden kendilerinin sorumlu olduğu görülüyor.
Bugün beş eyalette 8 yılın ardından lise mezuniyetine götüren ve ikinci sütunda 9 yılın ardından lise mezuniyetini olanaklı kılan iki bölümlü, liseyi kapsayan bir sistemimiz var. Bu pragmatik bir modeldir. Bu modelden beklenen tüm öğrencileri hoşgeldin ile karşılayan bir okul türü sunarak, eğitim fırsatları eşitsizliğini azaltmasıdır. O aynı zamanda üst ve orta katmana ait ebeveynlerin, akademik kariyere hazırlayan ve engelli ve handikaplı çocukların gereksinmelerine uyum sağlamak zorunda olmayan bir lise taleplerini karşılamayı amaçlıyor. Hamburg ve Berlin’de her iki sütunun eğitim politikası tarafından istenen eşdeğerliğinin çökmekte olduğunu gösteren ilk önemli ipucu beliriyor. Lise pazarın lideri, çekiciliği kesintisiz devam ediyor. Hamburg semt okulları ve Berlin’deki entegre ortaokullar ise ebeveynlerin bir bölümü tarafından daha çok ikinci sınıf ve sorunlu okullar olarak algılanıyor, çünkü bu okullar, liselerin reddettiği öğrenciler dahil tüm öğrencileri kabul etmek zorunda.
Lisenin bu özel rolü oynamasına olanak tanınmasıyla sosyal ayrıştırma kurumsal ve toplumsal olarak derinleştiriliyor. Bazı liselerin birlikte öğrenim görevini gönüllü olarak ve severek üstlenmeleri bu olguyu değiştirmiyor.
Örgün Eğitim Veren Okulların
“Özel Pedagojileştirilmesi”
UNESCO örgün eğitim veren okullarda özel pedagojik uygulama ve anlayışların kabul edilmesiyle, ayrıştırmanın yeni, ince biçimlerinin yerleşmeye başlayacağı tehlikesini görüyor. Bu nedenle UNESCO örgün eğitim veren okulların tüm çocukları kapsayan bir okula dönüşmesi ve özel okulların (Sonderschule) örgün eğitim okullarında reorganize edilmemesi için uyarıda bulunuyor.
Ancak eğitim politikası içselleme görevini çarpıtarak içsellemeyi özel pedagojinin bir konusu haline getirdi. Böylece özel pedagojik kültürlerin, uygulama ve yapıların eleştirilmeden üstlenilmesi için örgün eğitim veren okulların kapısını açtı. Özel pedagojik teşhis, öğrencilerin özel okullara ayrılma oranları sabit kaldığı halde, bütün eyaletlerde ve örgün eğitim sunan okullarda özel pedagojik destek gereksinimi duyan çocuk oranının gerçek bir patlama yaşamasının asıl sorumlusudur. İçselleme payının arttırılmasının, içselleme nedeniyle çığırından çıkan özel pedagojik isteklilik ve uygulamanın, örgün eğitim sunan okullardaki engelli olmayan sorunlu öğrencilere açıkça özel destek gereksinimli etiketi yapıştırmaya dayandığı kanıtlanabilmektedir.
Siyasetin isteğine göre özel pedagoji bilimleri şu an son derece doğal bir şekilde içselleyici dersin ve okul planlamasının meslek ve meslekiçi eğitim tasarılarını belirlemektedir. Siyaset özel pedagojinin üniversitelerde yayılmasını kabul ettiriyor ve tüm özel pedagojik alanlar için bağımsız bir özel pedagoji bölümünün ve de özel okul sistemi ve “yoksul okullarının” devam etmesini sağlıyor.
Sonuç
Öğretmen birlikleri açısından okullarımızda yapılan içselleme kaynak sorunu nedeniyle başarısız olma tehlikesi taşıyor. Her ne kadar içselleme için okulların personel ve materyal donanımının yetersizliği tartışma götürmese de, içsellemenin başarısızlığı, eğitim politikasının insan haklarıyla temellendirilmiş içselleme kavramının tahrifine devam edip etmeyeceği ve böylece içselleyici bir pedagoji ve içselleyici bir okul sistemi içerisinde yer alan içselleyici bir okul gelişimini engelleyip engellemeyeceği sorusu belirleyecektir.
İçselleyici pedagoji, eşit ve özerk katılım ve aidiyetin temel ilkesine dayanan, insan haklarıyla temellendirilmiş bir heterojenlik anlayışında gerekçesini bulur. O bakımdan seçici okul sistemi içselleme için aşılması zorunlu büyük bir engel oluşyuruyor. Örgün eğitim veren okulların “özel pedagojileştirilmesi” ile bu başarılamaz. İçsellemenin örgün eğitimde herhangi bir gelişim şansı olabilmesi için “özel pedagojileştirmenin” kendisi bir engel olarak tanımlanmalıdır.