Prof. Dr. Selçuk Uygun
Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Okul, eğitim-öğretim topluluğunu bir araya getiren bir kurumdur. Bu kurum, en azından toplumsal yapı kadar çeşitlilik arz eder. Bu yönüyle okullar, örgüt yapısı, amaç, çalışma türü, uygulama vb. özelliklerine göre farklı şekillerde tasnif edilebilir. Her tasnif içerisinde farklı türden okullardan söz edilebilir. Örneğin, labarotuvar okulları, deneme okulları, geleneksel okullar, modern okullar, çok amaçlı okullar, iş okulu, Decroly okulu vb. adlandırmalar okul türlerini ifade ettikleri gibi bu adlandırmalardan bazıları okul modellerini de oluşturur.
Okul modeli, bir okulun yapı ve işleyişini belirleyen ve okul bileşenleri içerisinde öğeler arası ilişkileri ve öğelerin bütünle olan ilişkisini ortaya koyan belirgin özelliklerdir.
Türkiye’de geleneksel okullar, medreseler olarak bilinir. Örneğin, “medrese” kendine has özellikleri olan bir okul modelidir. Medreseler işlevini zamanla yitirmesiyle, yerini eğitimde ilk yenileşme hareketleri döneminden (1876) başlayarak, Tanzimat (1839) ve Meşrutiyet (1908) dönemlerinden geçerek ve Cumhuriyet döneminde Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu (1924) esas alınarak Batı tarzında okul anlayışına bırakmıştır.
Bu okul anlayışı, Batıdaki çağdaş okul özelliklerinden de kısmen farklılaşarak klasikleşmiştir. Çünkü bu okul üzerinde medresenin de etkisi bir şekilde sürdüğünden, geleneksel okullara alternatif olarak ileri sürülen yeni okul anlayışı, hiçbir zaman tam anlamıyla modern okullara dönüşememiştir. Onun için Cumhuriyet döneminde yeni bir okul arayışı hep sürmüştür.
Cumhuriyet Türkiye’sinde bu arayış, bir taraftan Batı tarzında açılan okulların modernizasyonu şeklinde sürerken diğer taraftan da “Köy Öğretmen Okulları” (1927-1933) şeklinde yeni deneme okulları, ardından yine 1937’de ilk defa yine deneme mahiyetinde açılan ve 17 Nisan 1940’ta “Köy Enstitüleri” modeli şeklinde ortaya çıkmıştır.
Köy Enstitüleri, Türkiye’de farklı bir okul modeli olarak değerlendirilebilir. Köy Enstitülerini farklı kılan özellikleri bu okulların kuruluş, amaç ve işleyişlerinde görmek mümkündür. Ancak sistem yaklaşımı içerisinde bu okulların tam anlamıyla bir model oluşturduğunu söylemek de güçtür. Ama yine de klasik okullardan farklı olduğu için makalenin başlığını “Türkiye’de Farklı Bir Okul Modeli Olarak Köy Enstitüleri” başlığını koymaktan imtina edilmemiştir.
Köy Enstitüleri, sadece farklı veya yeni bir okul arayışının sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Bu okulları ortaya çıkaran nedenler, özetle maddeler halinde şöyle özetlenebilir:
- Öğretmen ihtiyacı
- Mevcut İlköğretmen okullarının ve programlarının yetersizliği
- Ekonomik yetersizlikler
- Köy veya kırsal alanın kendine has özellikleri veihtiyaçları
- Köy insanını eğitecek öğretmen ve diğer meslek mensuplarını eksikliği ve yetersizliği
- Cumhuriyet devrimlerinin kırsal alan halkına ulaştırılması ve köylerin kalkındırılması amacı
- Bazı eğitim ve yöneticilerin görüş ve kararları
- Çevre, yönetim ve konjektürel şartların dayatmaları
- Avrupa’da gelişen “iş okulu” akımının popüleritesi…
Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı “Köy Enstitüleri Kanunu” ile kurulmuştur. Ardından 1942’de çıkarılan 4274 sayılı “Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu” ve bu kurum ve mezunlarına mahsus çıkarılan mevzuatlarla bu okullar, Türk eğitim sistemi içinde farklı bir okul modeli olarak 1946-1947 yıllarına kadar varlığını korumuştur.
Türkiye’de ilk defa Çok Partili siyasî yaşama geçildikten (1947) sonra da Köy Enstitüleri amaç, yönetim ve programlarında yapılan değişikliklerle 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı “Öğretmen Okulları ile Köy Enstitülerinin Birleştirilmesi Hakkında Kanun” çıkarılıncaya kadar varlığını kısmen korumuştur. 1954 tarihinde “Köy Enstitüleri” isminin de kaldırılmasıyla bu okullar, Türk eğitim tarihinde eğitim-öğretimle ilgili günlük, politik ve akademik tartışmalarda yerini hep korumuştur.
Köy Enstitülerinin amacı, “köy öğretmeni ve köyün ihtiyacı olan diğer meslek elemanlarını yetiştirmek” olarak tanımlanmıştır. Kırsal alanlarda kurulan bu okulları sayısı 21 olup ülke genelinde belli bölge veya vilayetleri temsil edecek şekilde dağılım göstermektedir. Örneğin Aksu Köy Enstitüsü, ilk açıldığında Akdeniz bölgesinin; vilayet olarak da Antalya, Burdur, Isparta gibi vilayetlerdeki köy veya köy kökenli çocukların öğrenim göreceği bir okul olarak açılmıştır. Enstitülere öğrenci alımında ise, bu bölgesel dağılıma ilişkin denge de gözetilmeye çalışılmıştır.
Köy Enstitüleri, esas öğretmen yetiştirmeye odaklansa da “çok amaçlı” okullardır. Onun için program, ders ve uygulamaları klasik okullardan farklıdır. Beş yıllık ilkokul mezunu kız ve erkeklerin gidebildiği yatılı Köy Enstitülerinin beş yıllık öğretim programları resmî olarak ilk defa 1943 yılında hazırlanmıştır. Kuruluşlarında da benzer eğitim-öğretim yapan Enstitülerin programlarında dersler üç gruba ayrılmıştır:
- Kültür dersleri (toplamda 114 hafta, haftada 22 saat)
- Tarım dersleri ve çalışmaları (toplamda 58 hafta, haftada 11 saat)
- Teknik dersleri ve çalışmaları (toplamda 58 hafta, haftada 11 saat)
Haftada 44 saat olarak belirlenen derslerin hafta içi veya günlük dağılımlarının ne şekilde yapılacağı, Enstitü müdürlüklerine bırakılmıştır. Enstitü müdürlükleri haftalık, aylık veya mevsimlik çalışma planlarını her enstitünün özelliğine, işlerin durumuna, öğrencilerin sayı ve seviyelerine, öğretmen özelliklerine, iş araç ve alanlarının durumlarına, vb. özel durumlarına göre düzenleyebilme serbestliğine sahiptir. Bu esnek program anlayışına uygun olarak Enstitüler haftalık çalışma planlarını “yarım gün”, “tam gün”, “hafta” veya “olağanüstü ihtiyaçlar” esasına göre düzenleyebilmiştir. Örneğin “yarım gün” esasına göre program ve etkinlikleri düzenleyen enstitülerde yarım gün öğleye kadar “kültür dersleri”, öğleden sonra da “tarım veya teknik” ders ve çalışmalarına yer verilmiştir. Bazen bu etkinliklerin kaynaştırıldığı da olmuştur.
Köy Enstitülerini klasik okullardan farklı kılan en önemli özelliği “iş eğitimi” ilkesini eğitim-öğretim faaliyetlerinde rehber ilke olarak alma çabasıdır. İş eğitimi, Batıda Pestalozzi (1746-1827), Kerschensteiner (1854-1932), J. Dewey(1859-1952) gibi eğitimcilerin savunduğu ve 20. yüzyılın en yayın eğitim akımıdır. Bu okul taraftarları eski okulu “okuma veya kitap okulu” olarak nitelemişlerdir. Buna alternatif olarak da, öğrencilerin etkinliğine dayalı “iş okulu” düşüncesini geliştirmişlerdir.
Köy enstitülerinde, iş eğitimi bir ilke olarak kabul edilse de dönemin koşulları içerisinde kendine has özellikleri içinde barındırmaktadır. Bu okullar, herhangi bir eğitim düşünürünün ileri sürdüğü veya herhangi bir ülkede uygulanan eğitim modeli değildir. Süreç ve kendi koşullarında gelişmiş ve tarihe mal olmuş farklı okullardır. Bu okulları, ne Batıdaki “iş okulu” örnekleriyle ne de ne de Sovyet Rusya’da uygulanan “üretim okulu” veya “politeknik okullar” ile izah etmek mümkündür.
Köy Enstitülerinin kuruluş ve işleyişinde etkili olan ve ismi bu okullarla özdeşleşen iki önemli yönetici vardır. Bunlardan ilki, dönemin Kültür (Eğitim) Bakanı Hasan Âli Yücel; diğeri de, ortaöğretim kurumu olan enstitülerin de doğrudan kendisine bağlı bulunan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tur. Yücel, köy enstitülerindeki iş eğitimi şöyle yorumlamıştır: “Gayemiz bir çiftlik değil, bir öğretmen okulu yapmaktır. Fakat bunu köy şartlarının içinde kurup yürütmek olduğu için; mesela bir yıllık et ihtiyacını karşılamak düşüncesiyle sürüler beslemek elbette mâkul görülemez. Kendi ihtiyaçlarını kendilerinin sağlaması esasını, öğrenciye, okuldan çıktıktan sonra gidecekleri işte başarılı olmak için gerekli bili ve becerileri kazandırma esası ile telif etmek zaruretinde olduğumuzu bilmek lazımdır”. “Canlandırılacak Köy” (1947), “İş ve Meslek Eğitimi” (1974) gibi kitapları da bulunan İsmail Hakkı Tonguç ise, iş eğitimini “iş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğitim” şeklinde özetlemiştir. Ona göre bir kültür dersi olarak bilinen matematik dersi sınıfta teorik olarak değil, uygulama içerisinde bir iş başında yaparak yaşayarak öğrenilmelidir.
Ancak köy enstitülerinde belli bir eğitim ilkesi çerçevesinde bir model oluşturacak türden tek düze bir eğitim-öğretim yapıldığını iddia etmek güçtür. Klasik okul anlayışının baskın olduğu bir dönemde “öğrenci merkezli”, “yaparak yaşayarak”, “aktivite” ve “üretim” odaklı eğitim düşün ve uygulamalarını öne aldığı için köy enstitüleri muadillerinden farklı bir okul türüdür.
Köy enstitülerini farklı kılan diğer bazı özellikleri ise, maddeler halinde şöyle sıralanabilir:
- Sadece köy ve köy kökenli çocukların alındığı kız ve erkeklere açık yatılı okullardır.
- Şehir merkezlerinden uzak kırsal bölgelerde geniş araziler üzerinde açılmış okullardır.
- Okul hizmetlerinde, buna tarım, inşaat ve atölye çalışmaları dahil öğrencilerin işgücünden yararlanıldığı okullardır.
- Okul içindeki eğitim-öğretim faaliyetlerinin yanında kır ve yurt gezilerinin de öğrenme sürecine dahi edildiği okullardır.
- Pratik beceri ve sanat eğitiminin önemsendiği kurumlardır.
- Serbest okuma saatlerinin önemsendiği ve dünya klasiklerinin tavsiye edildiği okullardır.
- Köy kalkınmasını hedeflemiş ve tek parti ideolojisini yansıtan okullardır.
Köy enstitüleri için bu özelliklerin her biri ayrı tartışmayı gerektirir. Türk eğitim tarihinde kuruluş, amaç, işlev, ortam, öğrenme-öğretme süreçleri ve çıktıları boyutları tartışmalara neden olacak özellikleri içinde barındıran bu kurumlar hakkında, haklarında birçok yayın yapılmasına rağmen, bilimsel nitelikte yeni araştırma, yayın ve okumalara hala ihtiyaç duyulmaktadır. Yalnız bu ihtiyaç bile, köy enstitülerinin farklı bir okul modeli olduğu iddiasını güçlendirir niteliktedir.