Susan Hopgood
Eğitim Enternasyonali Başkanı
Avustralya Eğitim Sendikası Federal Sekreteri – (AEU)
Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli İnsan Hakları Bildirgesi’ne sabitlenen eğitim hakkı, günümüzün giderek karmaşıklaşan küresel gerçekliği karşısında yeni bir vaatte bulunumasına hiçbir dönemde olmadığı kadar gerek duyuyor. Her ne kadar son 15 yılda eğitime erişimde büyük ilerlemeler sağlanmış olsa da, 60 milyon çocuk okula gidemiyor, ilkokulu bitiremeyen yüzbinlerce çocuktan söz etmeye dahi gerek yok. Eğitimin bir insan hakkı ve kamusal bir değer olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, siyasi çaba ve irade eksikliği birçok insan için başlıca engel olmaya devam ediyor…
Eğitim hakkı giderek bir sınava tabi tutuluyor. Artan eşitsizlik, bütçe kısıtlamaları ve – her zaman olduğundan daha güncel olarak – çatışmalardan kaçan ve yerküreye yayılan insan akımı. Suriye ve Irak gibi kriz bölgelerinde yaşanan kitlesel göç, mutlaka bir eğitim garantisi gerektiren, zor durumdaki sosyal sistemlerin – hem gelişmekte olan hem de sanayi ülkelerinde – karşı karşıya kaldığı aşırı görevleri günyüzüne çıkardı.
Milyonlarca insan yurtlarından kaçmak ve dayanılmaz koşullara katlanmak zorunda kalırken, diğerleri eşitlenmek ve eşit haklara kavuşmak noktasında ürkütücü bir engellemeyle karşı karşıyadır. Bizim, siyasi irade ve çaba üzerinde yükselen ve ülke anayasaları, yasal düzenlemeler ve ilkelerle, yeterli mali araç ve kaynaklarla, hesap verilebilirlik açısından ve eğitimde fırsat eşitliğinin kapsamlı olarak ele alınması için uygun bir yönetim ve denetim çerçevesi yoluyla hayata geçirilen, haklara dayalı bir eğitim anlayışını korumamız gerekiyor.
Eğitim hakkı eğitime erişimin, eğitimin karunması ve tamamlanmasının ötesine geçer. Haklara dayalı bir yaklaşım bütünsel ve çokboyutlu bir eğitim anlayışını gerektirir: Birşeyleri sorgulamak, tasarlamak ve yerel ve küresel ölçekte oluşan sorunları çözmek için belirleyici olan ve toplumların demokratik ve sürdürülebilir kalkınmasına katkı sunan bilgi, beceri, değer ve tutumların aktarımı.
Gelecek 15 yılda Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma için yeni gündemi ve çerçeve planı, eğitimi temel bir insan hakkı ve kamusal bir değer olarak tanıyor. “Bütünleyici, adil, üst düzey bir eğitimin garanti edilmesi ve herkesi kapsayan yaşam boyu öğrenim“ hedefi, aslında eğitimi bu anlayışa yakınlaştırıyor, ancak bu yeterli değil. Haklara dayalı bir anlayış, eğitim hakkını, eğitimdeki hakları ve eğitim yoluyla hakları güvence altına almak zorundadır ve bu anlayış bütçelendirme, hazır bulundurma, yönetim, müfredat ve eğitim süreçlerinin tamamında, siyasi şekillendirmenin tüm görünümleri ve düzlemleri üzerinde etkide bulunur.
Bu nedenle eğitim hakkı eğitime erişimin, eğitimin korunması ve tamamlanmasının ötesine geçer, çünkü eğitim hakkı “insan kişiliğinin ve onun onurunun bilincinin tüm yönüyle açınmasını hedeflemek ve insan hakları ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmek zorundadır”[1]. Eğitim hakkı için verilecek çaba, en çok dışlanan çocuk ve gençlerin, en az dışlananların sahip olduğu iyi bir eğitime erişmelerini sağlayacak önlemlerin alınmasını gerektirir.
Öte yandan eğitim hakkı öğretmen haklarına ayrılmaz bağlarla bağlıdır, çünkü elverişli koşullarda çalışan, uygun araç ve kaynaklara erişimi olan ve adil iş koşullarına sahip ve uygun bir ücret alan nitelikli ve motivasyonlu öğretmenlere gerek duyar. Öğretmenlerin yüksek kaliteli ders sunabilmesi için, ayrıca doğru meslek standartlarına göre uygun bir eğitim alması, öğretmen merkezli değerlendirmeler yapması, mesleki bir gelişimden geçmesi ve bir eğitimci olarak yönetici işlevi üstlenmesi gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler’in, nitelikli öğrenim ve ders için neyin gerekli olduğunu tanımlayarak, eğitimin bir haktan öteye geçtiğini gösterdiği sürdürülebilir kalkınma hedefi aracılığıyla, birlikte eğitim hakkını sağlamlaştırdık. Her çocuğun yüksek nitelikli eğitim hakkı ise hâlâ bir dizi görev ve tehlike nedeniyle aşındırılmaktadır, bunlar arasında yer alanlar: Hükümetlerin kötü yönetilmesi ve sorumlulukların yerine getirilmemesi, ki bu eğitim sisteminin sürekli mali kaynak yetersizliği çekmesinde ve son yıllarda tasarrufa gidilmesinde ifadesini bulmuştur; eşitsizliği derinleştirme tehlikesi doğuran, eğitim pazarlarının ve özel sektör arzının ve de eğitim sistemindeki etkinliklerinin artarak desteklenmesi ve giderek ölçülebilir eğitim sonuçlarıyla eşit tutulan eğitim kalitesinin dar yorumlanışı.
Gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda düşük gelirli aileleri hedefleyen kâr amaçlı, ücretli okullar yalnızca sosyal eşitsizliği arttırmaya yarıyor. Bu nedenle hükümetlere sorumluluklarını anımsatmak ve haklara dayalı bir eğitim anlayışı tartışmasını güçlendirmek için, kamusal eğitim sisteminde özelleştirmeye ve ticarileştirmeye karşı bir kampanya başlattık.
Eğitim hakkının sınırlandırılmaksızın hayata geçmesi eşitliğe bağlıdır. Kâr amaçlı okulların kamusal eğitimin olmadığı alanları doldurmasına izin verdiğimizde, çoğu kez toplumlarda varolan derin eşitsizlikleri yansıtan, eşit olmayan okul başarımları daha da derinleşecektir ve yüksek kaliteli eğitime daha iyi bir erişim sağlamak için hükümetler ve uluslararası örgütler bu durumu göğüslemek zorunda kalacaktır.
Eğitim hakkının hayata geçmesinin önündeki bir diğer tehlike de öğretmen mesleğinin kendisine yöneltilen ve artarak devam eden saldırılardır. Başarım odaklı ücretlendirme, artan değerlendirme ve sözde eğitimi iyileştirmeyi hedefleyen standartlaştırılmış sınav yöntemleri gibi siyasi reformlar, öğretmenlerin çalışma alanını ve özerkliğini etkiledi, bu nedenle bu meslek yetenekli genç insanlar için çekiciliği giderek azalan bir meslektir[2].
Sürdürülebilir kalkınma hedefini, onun belirlediği amaçları ve göstergeleri hayata geçirmek için, nitelikli eğitim hakkının, siyasi iradenin kamusal eğitim sistemini finanse etmeye, geniş zeminli bir müfredat oluşturmaya, uygun altyapısı, tesis ve kaynakları bulunan ve de saygın iş hakları korunan, nitelikli ve iyi desteklenen öğretmen kadrolarına sahip güvenli öğrenim çevreleri kurmaya hazır olmasına bağlı olduğunu kabul etmek kaçınılmazdır.
Bazılarının eğitim sistemlerinin nitelikli işgücü yetiştirmekte gösterdiği başarısızlığa dayandırdığı küresel ekonomik kriz, eğitim sisteminin başarımına odaklı ve onun sayesinde bir dizi siyasi önlemin ve bütçe kısıtlamasının gerekçelendirildiği, sonuçta eğitim hakkının uygulanmasını zayıflatan, genel olarak verimlilik ve hesap verme sorumluluğu etkisindeki bir kültürün gelişmesine katkı sundu.
Bugün sığınmacı krizi eğitim hakkının neden bir insan hakkı olarak kabul edildiğine çarpıcı bir örnektir. Kitlesel göçe neden olan çatışmalar, eğitim sunularının ihmal edilmesinin nelere yol açabileceğini dünyaya gösteren bir uyarı olmalıdır. Bu durum, salt 2030 gündeminin küresel hedeflerine ulaşmak için değil, daha iyi bir dünya yaratmak için, eğitimin temel bir hak ve kamusal bir değer olduğundan ve kalitesi yüksek eğitimin herkese sunulması gerektiğinden hareket eden, haklara dayalı bir anlayışın sağlanması hükümetlerin siyasi irade ve çabasını gerektiriyor.
[1] Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi (ICESCR), 1966, Madde 13. http://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/CESCR.aspx
[2] Macbeath, J. (2012). The Future of the Teaching Profession. Brüksel: Eğitim Enternasyonali. Ayrıca bkz.: Tatto, M.T. (ed.) (2009). Reforming Teaching Globally. London: Symposium for discussions on the effects of education reforms on teacher education, development and work.