Luis Doncel (EL PAİS) – İspanya
İspanya, belirgin bir İslamofobi karakteri taşıyan Pegida’nın Almanya’daki yükselişini endişe ve şaşkınlıkla izliyor. Avrupa’nın büyük kısmının tersine İspanya’da göçmenleri dışlayan hiç bir popülist parti bugüne kadar iktidar olamadı. Yine Dresden’de pazartesi günleri yapılan gösteriler gibi, yabancı karşıtı gösteriler de İspanya’da hiç düzenlenmedi. Bizzat İspanya’da yaşayan Müslüman topluluk tarafından yapılan anketler, ki bu topluluk 46 milyon nüfuslu bir ülkede 1,5 milyon insandan fazla üyeye sahip, İspanya’da bir arada yaşam için tamamen uygun koşullar olmamasına rağmen, bu koşulların diğer ülkelere nazaran daha elverişli olduğunu göstermektedir.
İspanya, İslamcı terör saldırılarıyla da karşı karşıya kaldı. 11 Mart 2011 sabahı Madrid, Avrupalı cihatçıların gerçekleştirdiği en büyük ikinci saldırının hedefi oldu. Dört trende patlatılan bombalar nedeniyle 192 kişi öldü, 1858 kişi yaralandı. Bu trajedinin ardından iki milyondan fazla insan, tıpkı birkaç gün önce Paris’te olduğu gibi katliamı protesto etmek için sokaklara çıktı – ülke tarihinde gerçekleştirilen en büyük gösterilerden biriydi-. Bütün bunlara rağmen bahsedilen bu El-Kaide saldırıları sonucunda İspanya’da ne İslamofobi yayıldı ne camilere saldırı düzenlendi.
İspanyolların, Pegida adını duymadan önce Almanya hakkında bildikleri genellikle şansölye Angela Merkel figürüne dairdi. Bu figür bazen iyi bazen kötü bir figürdü. Sol görüşlü basın organları, Almanya’nın ekonomi politikasının Güney Avrupa’ya verdiği zararların altını çizerken muhafazakar basın Euro krizinin ardından ayakta kalabilen tek Avrupalı lider olarak şansölyeyi övüyor ve bu süreci akıllıca yönettiğinin altını çiziyordu.
Bütün dünya tarafından, çeyrek asır önce, Alman Demokratik Cumhuriyeti (Doğu Almanya) yurttaşlarının Berlin Duvarı’nın yıkıntıları üzerinden geçerken çekilmiş heyecan verici fotoğraflarıyla hatırlanan, Nasyonel Sosyalist rejim sırasında işlenen suçlar nedeniyle özür dilemek için çaba gösteren Almanya birden bire, açıkça yabancı düşmanlığı yapan bir grupla kol kola eylem yapan insanların var olduğu bir kaygı merkezine dönüştü. Fransa’da, aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin (Front National) en son yapılan Avrupa seçimlerini kazandığı bilinmekte fakat Almanya, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde aşırı sağcı partilerin güç kazandığı bu sürecin dışında kalmış gibi görünmekteydi. Her yaştan ve sosyal statüden yurttaşın, Alman bayrakları açıp Batının İslamlaştırılmasına ve -tıpkı Nazilerin de kendi dönemlerinde iddia ettiği gibi- “basının yalancılığına” karşı yaptığı yürüyüş görüntüleri nüfusun büyük bir bölümü için endişe verici olmuştur.
Bu yeni Alman fenomenine duyulan ilginin başka nedenleri de var. Fransız yazar Michel Houllebecq’in son romanında öne sürdüğü gibi, Müslümanların Batı ülkelerinde şeriatı dayatmasını engellemek için Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu çözümün Pegida olduğunu savunanlar da var. Gazetelerin internet sayfalarında Pegida hakkında yayınlanan haberlerin altında kendilerini “Avrupa yurtseverleri” olarak tanımlayan insanların oldukça fazla yorumları göze çarpıyor ve bu insanlar yorumlarında Lutz Bachmann tarafından yönlendiren hareketi yabancı düşmanı olarak gösterdiği için gazetecileri eleştiriyorlar. Muhafazakar yorumculardan bazıları Dresden yürüyüşlerinin barışçıl olduğunda ve sadece Yahudi-Hıristiyan kültürüne saygı duyulmasını istediklerinde ısrarcılar.
Fransız dergisi Charlie Hebdo’ya 7 Ocak’ta gerçekleştirilen saldırı ve benzer saldırılar İslamofobi olgusunu güçlendirmektedir. Bu yaşananlar, bir arada yaşamayla ilgili problemlerin çözümünün -Müslüman yüzdesinin ilginç bir şekilde düşük olduğu- Dresden sokaklarından geçmediğinin, aksine Avrupa toplumunun ve Müslüman toplulukların yıkılan köprüleri tekrar inşa etmek üzere bir yüzleşmeye ihtiyaç duyduklarının göstergesidir.