“Neu Hier” ve “Nein”… Almanya’ya yeni gelenlerin ilk öğrendikleri iki kelime. Karşında biri Almanca konuştuğunda anlamazsan “Nein” dersin, anlarsan ve cevap veremezsen “Neu Hier” dersin. En azından yeni geldiğimde bana böyle öğretti kuzenlerim.
14 yaşındaydım ilk geldiğimde. Babamla annem yeniden başladılar herşeye. Sil baştan yeni bir hayat için getirdi babam bizi buraya. Çocukluğum, ailem, okulum, arkadaşlarım ve memleketimden 3000 km uzakta sil baştan! Her gün geçmişin, geride bıraktıklarımın boğazımda düğümlenmesiyle sil baştan!
Sahi ağızdan çıktığı kadar kolay mıydı herşeye sıfırdan başlamak? Başka bir ülke, başka bir dil, başka bir çevre, giyimi kuşamı bile farklı insanlar… Bir ülke düşünün; size hergün “Neden geldin? Sen buraya mı aitsin?” der gibi kokan, kaldırımlarında yürürken yerinizi yadırgatan.
İşte ben; doğduğum, büyüdüğüm, konuşmayı öğrendiğim, sokaklarında koştuğum, ilklerimi yaşadığım vatanımdan herşeye sıfırdan başlamak için koparıldım. Ve hala geldiğimden beri oraya gidemedim.
2 yaşındaki bir çocuğun konuşmayı yeni yeni öğrenmesi gibiydi Almancayı öğrenmem. Çat pat konuşma çabalarım ve konuştukça çevremde gülen insanlar. Gülüşlerinin tek bir farkı vardı; dalga geçmeleri. Ben de gülüyordum onlarla, sonuçta bu benim ayıbım değil, gayretimdi. Ama evde ağlamamı engelleyemiyordum. Almancam ilerledi ve “Hauptschule”dan “Realschule”ya geçtim. Yüksek okula gideceğimi duyanlar “Yapamazsın, geri dönersin. Bir meslek yap yeter.” dediler. Ama öyle olmadı. Notlarımı düzelttim ve “Abitur” yapma hakkı kazandım. Şu anda 18 yaşındayım, sınıfımdakilerden bir iki yaş büyüğüm, ama eğitim olarak onlarla aynı seviyedeyim. Hedefim öğretmen olmak, ama özellikle Türkçe eğitim vermek ve bunun sadece hayalde kalmaması için, elimde imkân varken en iyi şekilde devam etmek. Bu yüzden karamsarlığın ve imkansızlığın anlamını kabullenmiyorum. İnsanın istediğinde her zorlukta ilerleyebileceğini kanıtladım kendime. Kendimle bir savaşım var ve o savaşın galibi şimdilik benim…